Şehir Hayatı Çocukları Nasıl Etkiler?

Egzos, hava kirliliği, beslenme alışkanlıkları, gürültü, kalabalık, dar oyun alanları gibi şehir özellikleri bebekleri ve çocukları nasıl etkiliyor?

Şehir hayatı ne kadar konforlu rahat gibi görünse de dayanılmaz koşuşturmacalar, yorgunluklar, stresler, çatışmalar, çekişmeler, kalabalık, gürültü, beslenme alışkanlığında bozulma, hava kirliliği, vb. bir çok sorunu beraberinde getiriyor. Bu sorunlar çocuklarda büyüklerinden daha ciddi problemlere yol açıyor.

Fast food tarzı(Hamburger, kola,cips) beslenme alışkanlığı yüzünden genç yaş popülasyonunda obezite hızla artış göstermektedir. Geleneksel yemek alışkanlıklarımız; Örneğin baklagiller, sebze, meyve ağırlıklı yemekler bırakılmakta, daha kolay ve kısa sürede hazırlanan ancak besin değeri düşük olduğu gibi kalori yükü fazla, lifsiz, katkı maddeleri içeren yiyecekler tüketilmektedir. Bu beslenme alışkanlığı hem kilo fazlalığına hem de dengeli beslenememeye sebep olup çocukların gelişimini etkilemekte, enfeksiyonlara yatkınlığını arttırmaktadır.

Dünyada her yıl hava kirliliğinden 3 milyon insan hayatını kaybetmektedir. Bu değer dünyadaki toplam ölümün (ortalama 55 milyon) %5’ni oluşturmaktadır. Ölümlerin %90’nı gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmasına göre ise, 2020 yılına kadar bütün dünyada hava kirliliği 8 milyon insanın ölümüne sebep olacak. Birleşmiş Milletler’in yayınladığı çevre kirliliği raporuna göre de, her yıl ortalama 11 milyon çocuk hayatını kaybediyor. Raporda sadece 5 yaş ve altı çocukların oluşturduğu yaklaşık 4 milyon insanın, hammadde işleme fırınlarından çıkan duman sebebiyle solunum enfeksiyonundan öldüğü ifade ediliyor. Raporda, en az 1.4 milyar insanın hava kirliliğinden etkilendiği ve bütün ölümlerin yüzde 25’inin çevre kirliliğinden kaynaklandığı, dünyada en yoğun kirliliğin Asya ülkelerinde olduğu kaydedildi. Bütün bunlar şehirde yaşamın ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne seriyor. Hava kirliliğinin sağlık üzerindeki olumsuz etkileri sonucu,

  • Akciğer kanser vakalarında artış,
  • Kronik astım krizi sıklığında artış,
  • Göğüs daralması sıklığında artış,
  • Öksürük/balgam sıklığında artış,
  • Üst solunum sistemi akut bozukluğunda artış,
  • Göz, burun ve boğaz tahribatında artış,
  • Soluk alma kapasitesinde düşüş,
  • Artan hayat kaybı,
  • İş veriminde ve üretimde düşüş,
  • Sağlık tedavi masrafında artış,olduğu gözlenmiştir.

Çocukların akciğerleri gelişmekte olduğu ve günlerinin çoğunu dışarıda egsersiz yaparak geçirdikleri için hava kirliliği bakımından risk altındadırlar. Çocuklar uzun süre partikül kirliliğine maruz kaldıklarında astım veya solunum sistemi hastası olmaları kuvvetle muhtemeldir

Yaz tipi hava kirliliğinin kışınki kadar dikkat çekici olmaması, havanın görünüşte güneşli, berrak ve aydınlık olması ile ilgilidir. Ancak, görünüş olarak, sisli, dumanlı ve kapalı olmayan ve temiz sanılan havada da insan sağlığını olumsuz etkileyen kirletici maddeler bulunabilmektedir. Yaz tipi hava kirliliğinin esas kaynağı yoğun trafiktir. Motorlu araçların egzos gazlarından çıkan petrol yanma ürünlerine güneş ışınlarının etkisiyle başta ozon olmak üzere çeşitli azot oksitleri meydana gelir. Ozon ve azot oksitlerine kısaca oksidanlar ismi verilir.

İstanbul, İzmir, Ankara gibi trafiğin yoğun ve güneş ışınlarının çok etkili olduğu büyük şehirlerimizin havasının yazları ne kadar çok oksidan içerebileceği kolayca anlaşılır. Oksidanlar, yani ozon ve azot oksitleri, solunum yolları için adeta zehir etkisi yaratır. Bunların, baş ağrısı, gözlerde sulanma, kızarma, burun akıntısı ve hapşırma gibi tahriş edici etkileri hemen herkeste görülür. Oksidanlar, solunum yollarını döşeyen hücreler üzerine de çok zararlı ve hasar oluşturucu etkiler yaparlar. Araştırmalar, oksidan ismi verilen maddelerin başta astım ve saman nezlesi olmak üzere allerjik hastalıkların ortaya çıkmasında çok önemli etkileri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Allerjik hastalıkların gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerde daha fazla görülmesinde yaz tipi hava kirliliğinin rolü büyüktür. Bu zarar, özellikle küçük çocuklarda daha belirgindir. Bağışıklık sistemi henüz yeterince gelişmemiş olan küçük çocuk ve bebekler hava kirliliğinin yoğun olduğu şehirlerde yaşıyorlarsa, ileriki yaşlarda egzema, astım ve saman nezlesi gelişmesi riski çok yüksektir.

Oksidanlar, sadece allerjik hastalıkların oluşumu kolaylaştırmazlar, aynı zamanda bu hastalıkların tekrarlamasına da yol açarlar. Hava kirliliği, astımı ve bronşiti olanlarda öksürük, hırıltılı solunum ve nefes darlığına neden olur. Yapılan araştırmalarda, günlük kronik gürültünün, çocuklarda tansiyon, kalp atışları ve stres hormonlarının yükselmesine yol açtığını saptamıştır. Avusturya da 4. sınıfa giden 115 çocuk üzerinde araştırma yapılmış, araştırmacılar, grubun yarısını 50 desibel gürültülü bölgeden, diğer yarısını da 60 desibel gürültülü semtlerde oturanlar arasından seçmiş, 50 desibelin bir çamaşır kurutma makinesinin gürültüsüne, 60 desibelin ise bulaşık makinesinin gürültüsüne eşit olduğu belirtilmiştir. Araştırma sonucunda, az gürültülü ortamın bile çocuklarda, kuruntu ve umutsuzluğa, sinir sisteminin etkilenmesine yol açtığı kaydedildi.

Gürültülü ortamda yaşayan çocuklarda geceleri kortizon oranının arttığı, bunun da psikolojik stresin yükselmesine yol açtığı bu çalışmalarda belirtiliyor. araştırmalar, tansiyonu yükselten herhangi bir nedenin, uzun dönemde sağlık üzerinde olumsuz etki yarattığına değiniyor. Bu durumun, ileri yaşlarda yüksek tansiyon hastalığına yol açabildiği bildirilmektedir. Tüm bunlarla birlikte çarpık kentleşme sonucunda uygun olmayan şehir planlarına da çocuklar için oyun alanlarına yer verilmemekte yada oldukça dar oyun alanları ayrılmaktadır. Oyun alanları her çocuğun gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Özellikle okul öncesi eğitimden yararlanmayan çocuklar tüm gelişim alanlarının (bilişsel, dil, sosyal, hareket ve özbakım) desteklendiği, ev dışında yapılan bir faaliyet alanı olarak işlev görmektedir.

Oyun alanlarının planlaması sırasında, çocukların rahatlıkla hareket edebilecekleri birçok materyalin bulunabileceği ve elbette güvenliğini de sağlayabilecek bir alan bulunmalıdır. Ancak, özellikle büyük şehirlerde birkaç materyalle sınırlandırılan ve güvenlik ile ilgili önlemlerin neredeyse alınmadığı oyun alanlarını görmek mümkündür. Bu tür oyun alanları hem amaçlarına hizmet etmemekte hem de çocuklar açısından tehlike oluşturmaktadır. Bununla birlikte yol kenarlarında veya bina aralarına inşa edilmiş oyun alanları çocukların sağlığı açısından risk teşkil etmektedir.